Geçen haftasonu Dikili ve çevresini görmeye ittik. .Yol haritası koymadım. İzmir'den 120 km mesafede , çift yönlü rahat bir yol. Foça, Aliağa üzerinden Bergama'yı geçtikten sonra yaklaşık 30 km ilerde .
Yolda kahvaltıya karar verince İzmir Çanakkale yolu üzerinde 2 yerde hep mola vermişimdir. Birincisinin ismi : MOLA..İkincisi ise şu anda ismini hatırlayamadığım Ayvalık'ı geçtikten sonra otobüslerinde durduğu geniş bir alan. Hatırlarsam sonra ilave ederim.
Mola'ya geldiğimde bahçedeki masaların dolu olduğunu görünce vede bizimle kimse ilgilenmeyince arabaya binip başka bir yer bulma umuduyla tekrar yola koyulduk. İyi ki de böyle bir karar vermişiz. Dikiliye yaklaştığımızda Cayma Restoran isimli bir yere geldik. Bahçesi güzel. Eh iyi bir şeyler yeriz dedik. Benim kahvaltı düşkünlüğüm meşhur. Kahvaltıyı yapar hemen Dikili'ye geçeriz diye düşünürken cam fincanlarda gelen kan kırmızı çayla dikkatimiz dağıldı. Arkasından serpme kahvaltı.Pek öyle özel bir şey yok derken servis yapan arkadaş bal ve zeytinyağının kendi ürünleri olduğunu söyledi. Benim yönümden iyi bir zeytinyağı manyağı olan birisi için iddialı bir gönderme. Benim kendi ürünüm zeytinyağlarıma çok yaklaşan bir kalitede , sıcak ekmeklerimizi kekikli, naneli zeytinyağında gezdirirken, balında en az o kalitede olduğunu fark ettik. Kahvaltı, sormadan gelen bir gözlemeyle devam etti. Daha doğrusu gözleme dediler, gelen katmer.. Ilıcalı katmerciyi rafa kaldıracak kadar güzel.. Çıkarken bir kavanoz da bal aldık. Çoktandır bal yemediğimizi fark ettik. Teşekkürler Cayma..
2. durağımız çoktandır google reklamlarında gördüğümüz Hasanbey (Organik) çiftliği idi.
Tam bir hayal kırıklığı. Reklamlarını görünce sanki tarladan kendiniz o organik ürünleri toplayacaksınız sanırsınız. Yol üzerindeki reklamlarından 500 metre içeride çiftlik kapısında otoparka arabayı bıraktık, kapıdaki , "pazar günü ne işiniz var burda" diyen gözlerle bana bakan görevliye "organik ürünleri" sorduğumda cevabı tokat gibi yüzümüze geldi.."Yol üzerindeki satış noktasından alacaksınız"
Kızgınlıktan fotoğrafını bile çekemedim. "Yol üzerindeki satış noktası" dediği ortalama bir Alsancak manavının yarısı kadar ürün, plastik kasalarda ve güneşin altında bizi bekliyordu.
Neyse hemen Dikili'ye gidelim....En son ne zaman geldiğimi hatırlayamadığım Dikili..
Medeni , sevecen insanların yaşadığı , temiz, tertemiz Dikili. Bu benim ilk görüşteki izlenimlerim. Böyle yerlere geldiğimde gideceğim bölgeleri evvelden iyi çalışmış olsam da genelde yöre insanlarına bir kez daha danışırım. Onların size davranışı, yol tarifi o bölge insanının özetini verir.
Bademli köyünü sorduğum Dikili'li gencin "burda kalmayacak mısınız?" sözü onların Dikili sevgisini gösteririr."Pazartesiye iş var" diyecektim, "bu yaz inşallah" diyebildim.
Tabii , her (çoğunlukla) güzel Ege kasabasına yaptığımız gibi apartmanları kondurarak o güzelim "Ege" güzelliğini burada da bozmuşuz.
Anlıyorum, buralara geliyor, beğeniyor ve yerleşiyoruz. Maddi olanaklardan yada olanaksızlıklardan dolayı da apartmanlaşıyoruz. Ve.. yaşadığımız yerin güzelliklerini yavaş yavaş kemiriyoruz. Bu bir çok yerde böyle. Kuşadası apartmanlardan geçilmez. Çeşme sahiline gelirsiniz , kibrit kutusu görünümlü, görünce elektrik çarpmışa döndüren otelleri ilk yapan eski belediye başkanıdır. Ilıca'da en kötü görünümlü otel yine bir başka yerel şahsındır..Nedense betonu çok seviyoruz....
Neyse biz yine göreceğimiz güzelliklere gidelim..
Neyse biz yine göreceğimiz güzelliklere gidelim..
Bademli, küçük sevimli bir köy. Belli ki yazın çok hareketli..
Bademli!yi 1-2 km geçince herhalde yine yazları çok kalabalık olan bir sahiline geldik.. Hem boyuna hem derinliğine.Biz geldiğimizde değil çay kahve , su bile alabileceğiniz bir yer yoktu.
Sahilde, tek tek şişeleri , çöpleri toplayan bir adama denk geldik. Her zaman ki gibi çevre ile ilgili sorular sorarken Trt'de Diriliş dizisinde oynadığını gururla söyleyen, isminin Ertuğrul olduğunu öğrendiğimiz bu arkadaş eşi ile birlikte sahilden bir gece evvel içilip etrafa saçılmış bira şişelerini topluyor , hem çevreye yardım, hem cebime diyordu. Ülkem bu insanlarla daha da güzel.
Yola aynı yönde devam ederek balıkçı barınaklarına geldik. Yine kış olduğu için oldukça sakin olan bu bölge belli ki yazın çok hareketli. Bu barınağın ilerisinde benim Honda ile giremediğim 3-4 km ileride Kalem adasına günlük turlar düzenleyen balıkçı teknelerinin bulunduğu bir bölge varmış
Biz arabanın altını vurduğumuz için o bölgeye girmek istemedik.(Bir jeep alma zamanı geldi de geçiyor bile!). Bu ada için Türkiye'nin Maldivleri diyorlar. Kesinlikle bir kere daha sırf Kale adası için buralara gelinir.
Dikili den çıkıp Ayvalık yönünde 8 km sonra sağ tarafta levhalarını göreceğiniz son zamanlarda "Aşıklar Şelalesi" diye anılan "Nebiler şelalesi" ne geldik.. Yolun yaklaşık son 1 km'si toprak ancak sorunsuz gidilebilecek düzlükte. Otopark toprak ama temiz bir restoran ve tuvalet. Karnımız tok olduğu için biz çok güzel bir çayla etrafı seyrettik Etrafta mağaralarda varmış biz oldukça yorulmuş olduğumuzdan hemen aşağıya çağlayanın döküldüğü yer yöneldik. Seyredilmeye değer bir güzellik...
Gördüğüm güzelliklerden şoke olduğum sırada kahve servisini köz ateşte yapan bu yerde bir sade kahve içmeden gidilir mi?
Etraf oldukça kalabalık ve sonbaharın dağılan ağaç dalları ile o kadar yoğundu ki çektiğim fotoğraflar oranın gerçek güzelliğini gösteremiyor diye düşünüyorum.
Çağlayanın gürültüsünü 1 saate yakın Omar Akram müziği gibi dinledik.
Pazartesinin getirdiklerine bir kere daha hazırız....
No comments:
Post a Comment